Online Terapi
Dijitalleşen dünyanın en önemli çıkış noktası, internetin cep telefonlarımıza girmesiyle oldu. Yani artık sadece internete girmiyoruz bir anlamda bu platformda yaşıyoruz. Oldukça kısa sürelerde iki kişinin bir araya gelmesinin güvenli ve konforlu erişim kolaylığı, bizi dijital dünyaya merak dolu bakışlarla bir cismi inceler gibi daha çok yaklaştırdı ve elbette yaşamımıza sağladığı bu konfor da her geçen gün artarak devam ediyor. Online erişimin bu kolaylığı daha önceki yıllarda nispeten daha az uygulanır hâlde olan Online terapilere de özellikle COVID-19 pandemi süreciyle birlikte önemli ölçüde nüfuz etti. Danışanlar devam eden yüz yüze terapi süreçlerini online olarak devam ettirdiler ya da evlerinden terapilere başladılar ve böylece psikolojik destek ihtiyaçları kesintiye uğramamış oldu. Online terapinin avantajları ve dezavantajları şöyle dursun, danışanın terapi erişimine sağladığı önemli kolaylıklar ve biz psikologlara online terapi için başvuran danışan sayısının gün geçtikçe artış göstermesi bu platformun "birçok" danışanın ihtiyacını karşıladığını gösteriyor.
Online Psikoterapi Her Danışan için Uygun mudur?
Meme Kanseri ve Psikoloji İlişkisi
Psikanalizin nesne ilişkileri ekolünde meme, bir bebeğin hayata göz açtığı andan itibaren anneyi temsilen tanıdığı ilk nesne olarak görülür. Meme doluyken doyurandır, boşken kötü hissettirendir. Meme bereketlidir, yine dolar. Birinde süt biterse, diğerinde vardır. Memeyi emmek bebeği sakinleştirir, ruhen de barındırır. Dolayısıyla teorik olarak bebeğin anneyle olan ilişkisindeki birçok olgu ilk başta memede hayat bulur. Bebeğin memeyle olan ilişkisi, ilk sevgi ilişkisidir. Anne, bütün olarak çocuğun zihninde çok daha sonları oluşur. Bu sebeple çocuğun ilerideki bağlanma modellerinin temelini, ilk olarak memeyle olan ilişkisi temellendirir.
Buradan hareketle insan ruhsallığının temel nesnesi olan memenin önemi ve bu organda meydana gelen bir kanser, ruh ve beden arasındaki ilişkiyi irdelememize olanak sağlamaktadır. Öte yandan psikanalizde memenin bu kadar büyük önemi olmakla birlikte, meme kanseriyle ilgili yapılmış araştırmalar daha çok teorik olarak kalmıştır. Meme kanserinin bugün dünyada kadınların en çok yakalandığı kanser türü olduğunu ve psikanalizin memeye verdiği önemi gözler önünde bulundurunca kanser ve psikoloji alanındaki araştırmalara daha çok ihtiyacımız olduğunu anlıyoruz.
Meme kanseri tanısı ilk olarak konduğunda, şokun yanı sıra birçok belirsizliği de beraberinde getirir. Bunlar hastalığın ne kadar yaygın olduğunun bilinmemesinden, ameliyatta memenin ne kadar alınacağına, kemoterapi uygulanıp uygulanmayacağından, tedavinin kaç kür süreceğine kadarki süreci kapsayabilir. Bu belirsizlikle baş etmek neredeyse kanser tanısı almaktan zordur. Hastalar açısından ilk söylenecek şey ameliyata kadar olan bu tartışmalı ve koşturmalı sürecin, psikolojik olarak tüm sürecin en zor olduğudur. Kişi neler yaşayacağını bilmez, korkar, doktorun söylediklerini anlayamaz. İşin içine birdenbire birçok doktor (genel cerrah, medikal onkolog, radyasyon onkoloğu, radyoloji uzmanı, patolog) girer.
Beklemesini Onlar Kadar Bilen Yoktur...
Peyami Safa’nın küçük yaşlarda geçirdiği Kemik hastalığını konu alan otobiyografik şaheseri olan Dokuzuncu Hariciye Koğuşu, Türk edebiyatında “insan ruhunun derinliklerinde ve labirentlerinde dolaşan ilk roman” olması ve hasta bir insanı ve onun psikolojisini ele alması bakımından önemli bir yere sahiptir. Birçok araştırmacı ve yazar tarafından Türk edebiyatında bir ilk kabul edilen Dokuzuncu Hariciye Koğuşu, Tanpınar'ın dediği gibi, “acının ve ıstırabın yegâne kitabı” olarak hem kemiyet (nicelik) hem de keyfiyet bakımından başka hiçbir eser olmasa da Türk romanının var olduğuna delil gösterilebilecek kudrette bir eserdir.
Hayat Servisinde Klinik Görüşme: İki Kişinin Karşılaşması
Liv Ulus Hastanesi 1. kat yatan hasta servisi
Hastaneye yatış her zaman ciddi olmasa da "ilk yatış" bir kırılmayı harekete geçirir. Hasta, yabancı bir çerçeve ile karşı karşıyadır ve alışık olmadığı bir zamansallık içinde ondan hasta olması istenir ve kişi bakım gören bir nesne konumuna gelir. Hasta, herhangi bir hastadır hatta bazen de ismi yerine yatak numarası ile tanımlanan kişidir. Hastaneye gitmek zaten artık tanınmayan ve bildik olmayan bir dünyaya girmektir. Burada söz konusu olan hastalıkla ya da hayatla girilen bir savaştır ve bu savaşı da en çok hastaneye muhtaç olduğumuzda hissederiz.
Psikolog, klinik görüşmelerde hastaya önemli bir rol atfeder. Bu rol, hastaya bir kişi olarak yaptığı yatırım kapasitesindedir. Hastaya odasında ulaşmak ya da odamıza kadar gelmesini sağlamak çalışmanın ilk etabını oluşturur ve karşılaşma gerçekleşir. Hastanın odasında ve fiziksel bir yakınlık içinde başucunda, hasta bedenine yakın oluruz.
Devamını oku: Hayat Servisinde Klinik Görüşme: İki Kişinin Karşılaşması
Elimde Olsa...
Kanserin penceresinden bakarak; “Bugünkü aklım olsa şunları yapar, bunları yapmazdım,” şeklinde başlayıp sayfalar doldurabilirdim.
Ancak özetle şunları ön planda tutardım: Başkalarının üzüntüsünü paylaşır, ancak üstlenmezdim… “Etraf ne der” diye yaşamazdım… Çünkü yaşamın odağı bendim ve bunu beynime işlerdim… Sporu bu denli abartmaz, örnek olduğum misyona bu kadar sığınmazdım. İnsanlara yine karşılıksız iyilik yapar, ancak kendimi enayice kullandırtmazdım… Bu şekilde gereksiz şükran beklentilerine de girmezdim… İstemediğim kişileri kendimden uzak tutmaya çalışır, sıkıntı veren şeylerle uğraşmazdım… Kişileri değiştirmeye çalışmak uğruna üzerime yükler almazdım… Hayat o kadar kısa ve özeldi ki, kendim için yaşamaya daha fazla özen gösterirdim… Yaşamı fazla ciddiye almaz, daha mizahi açıdan bakardım… Aşırı titiz olmaz, takıntılara kendimi kaptırmazdım…
Meme Kanserinin Psikolojik Boyutları
Geçmişe yönelik anılarımla baş başa kalınca biraz da bu hastalığı ben istemiştim ve belki de ben onu çağırmıştım diye düşünüyorum bazen. Çünkü çok kötü geçen bir evliliğim vardı. Beni sürekli aşağılayan yaptığım her şeye eleştiren boyumun kısalığını çirkin olduğumu her zaman yüzüme vuran, devamlı azarlayan bir eşim vardı. Bu durum beni inanılmaz yaralıyordu ve hiçbir şey yapmıyordum. Kendimi kanıtlamak için elimden gelenin üstünde çaba sarf ediyordum. Mükemmel bir anne, becerikli bir ev kadını, iyi bir eş ve de iyi bir öğretmen olmak için çok çalışıyordum. Belki bunları yaparsam beni aşağılamaktan azarlamaktan zaman zaman da olsa şiddet uygulamaktan vazgeçer diye düşünüyordum. Ama bütün çabalarım boşa gidiyordu. Davranışlarında en küçük bir değişim olmuyordu. O kadar çaresiz o kadar zavallıydım ki hiç kimseye bir şey anlatmıyor, acımı içimde yaşıyordum. Bu acı ve sıkıntı içimde gittikçe büyüyor beni ele geçiriyordu.
Psiko-Onkoloji (Kanser Psikolojisi) nedir?
Kanser Hastası Olmak: Hisleriniz, Tedavi Süreciniz, Sevdikleriniz...
"yaprak dökmez bazı ağaçlar
içine akar yaşları..."
Kanser Psikolojisi (PSİKO-ONKOLOJİ) bilimi; kanserin hasta, aile ve tedavi ekibi üzerinde ortaya çıkabilecek psikolojik etkilerin çözümlenmesi işlevlerini üstlenir. Bu alanda yapılan çalışmalar, psikolojik durumun hastalığın seyrine ve tedaviye yanıtta etkisinden, merkezi sinir sistemine ve hastalık algısına kadar geniş bir yelpazeyi kapsamaktadır.
Kanser olgusu, tıbbi-fiziksel bir hastalık olduğu gibi, ruhsal ve psikososyal bileşkeleri de olan bir sorundur. Bu haliyle kanser bir yıkım gibi algılanır ve en dramatik anlamıyla kişilerin psikolojik dengesinde krize neden olur. Kriz; sağlıklı yaşamdan, hastalık ve ölüm tehdidinin getirdiği uyuma uzanan bir süreçtir. “Doktorumun bana bir tek ‘Üzgünüm, test sonuçlarınız kanser olduğunuzu gösteriyor’ dediğini duydum. Diğer söylediklerini algılayamadım. Zihnim boşalmış gibiydi ve kendi kendime ‘olamaz, bir hata yapmış olmalılar’ diyordum.”
Kişi gerçeği kabul edip başarılı baş etme yöntemlerini geliştirmeye zorlandığı bir dönem yaşar. Baş etme, gerçeğin kabulü ve mümkün olan en az acı ile en iyi kaliteli yaşamı sürdürebilmeye dönük tüm psikolojik ve davranışsal çabalardır. Kanser hastalıklarının tanı ve tedavi süreci hizmetlerinin önemli bir kısmını psikolojik destek oluşturuyor.