Kanserin penceresinden bakarak; “Bugünkü aklım olsa şunları yapar, bunları yapmazdım” şeklinde başlayıp sayfalar doldurabilirdim.
Ancak özetle şunları ön planda tutardım: Başkalarının üzüntüsünü paylaşır, ancak üstlenmezdim… “Etraf ne der” diye yaşamazdım… Çünkü yaşamın odağı bendim ve bunu beynime işlerdim… Sporu bu denli abartmaz, örnek olduğum misyona bu kadar sığınmazdım. İnsanlara yine karşılıksız iyilik yapar, ancak kendimi enayice kullandırtmazdım… Bu şekilde gereksiz şükran beklentilerine de girmezdim… İstemediğim kişileri kendimden uzak tutmaya çalışır, sıkıntı veren şeylerle uğraşmazdım… Kişileri değiştirmeye çalışmak uğruna üzerime yükler almazdım… Hayat o kadar kısa ve özeldi ki, kendim için yaşamaya daha fazla özen gösterirdim… Yaşamı fazla ciddiye almaz, daha mizahi açıdan bakardım… Aşırı titiz olmaz, takıntılara kendimi kaptırmazdım…
Kendimi sanata daha fazla verirdim… İçimde ukde bırakmayacak şekilde dilediğim şeyleri yapmak isterdim… Daha da önemlisi; binlerce yıllık deneyimden geçip, bu güne ulaşmış ahlak kalıplarının, güncelliğini yitirmiş birçoğunu elimin tersiyle atar, bana baskı getiren aşırı duygusallığım, nezaket ve saygı hamallığımı hayatımdan çıkarırdım… Vaktimi daha ekonomik harcar, insanlığa daha yararlı olacak işler yapmaya çalışırdım… Ve daha neler, neler!
Ama ne var ki Frank Sinatra’nın “September Song-Eylül Şarkısı’ndaki gibi:
“Eylül’ü bulduğunda sonbahar gelir,
Yapraklar aleve dönüşür,
Oyun oynamaya zaman kalmaz!”
📌 Kanserin yaşam penceresinden hareketle; kendi iç dünyasını açarak diğer kanser hastalarına sağladığı mücadele desteğine ve biz ruh sağlığı profesyonellerinin de kanser psikolojisini kavrayışımıza yönelik yaptığı katkılar adına kendilerine şükranlarımızı iletiyoruz. 🙏🎗
İlgili diğer makaleler:
- Kanserle yaşam hikayesi: Meme Kanserinin psikolojik boyutları
- Beklemesini onlar kadar bilen yoktur
- Hayat Servisinde Klinik Görüşme: İki Kişinin Karşılaşması